Sayfalar

19 Şubat 2012 Pazar

Oyuncak Seçerken...



DAHA AZIN GÜCÜ
Bir çocuğun kaç tane oyuncağı olmalıdır? Bunun kesin bir cevabı yoktur. Bir anne “Eğer az oyuncak iyiyse, hiç oyuncak olmaması en iyisi değil mi?” diye sordu. Hayır çocuğu oyuncaklardan tamamen mahrum bırakmak doğru olmaz. 1,5 yaşından büyük bir çocuk için yarım düzine, hatta bir düzine oyuncak bile az olabilir.
Çocuğun sevdiği oyuncaklar kutsaldır, bunlar kalmalıdır.

Evinizde oyuncak çoksa, bunları önemli ölçüde azaltmanızı tavsiye ederim. Hangi oyuncakların “saklanmaya değer” olduğuna hislerinizle karar verebilirsiniz. Çocuğunuz ister 3 ister 12 yaşında olsun ayıklama işini beraber yaptığınızda hiçbir oyuncağını atmak istemeyecektir. En iyisi siz bu işi o evde yokken yapın.

Çocuğunuzun oyuncaklarını azaltırken kendinize şu soruyu sorun “Bu oyuncaklar çocuğumun hayal gücünü geliştirebilir mi yoksa sabit mi tutar? Çocuğun değiştirebileceği, şekillendirebileceği ve hayal gücünü yansıtacak bir oyuncak mı? Bu oyuncak çok fazla şey yapabiliyor mu?(Bu düğme fırlatıcıları harekete geçiriyor, şu düğme ışıkları açıyor, diğeri füzeleri atıyor gibi.) Çocuğum oynarken sadece düğmelere mi basacak? Bu oyuncak hemen kırılacak kadar karışık mı?

Barbie’ lerin yıllarca maruz kaldıkları şiddeti inceleyen bir araştırma yapılmış. Barbie ve Ken tamamlanmış oyuncaklardır. Farklı şekillerde giydirilebilir ve kısmen değiştirilebilir olsalar da, yü ifadeleri, vücutları ve “imajları” sabittir. Basit bir bebekle karşılaştırıldıklarında Barbie çocuğun daha az duygusal ilişki kurabileceği bir oyuncaktır. Çocuk bir oyuncağa ne kadar az yatırım yaparsa o oyuncak o kadar fazla zarar görmeye adaydır.

Bir oyuncağın ne kadar az işlevi varsa, oyunda o kadar çok şeye dönüşebilir. 1970’lerde, Mimar Simon Nicholson “Dağınık Parçalar Teorisi”ni kaleme almıştı ve bu teori günümüzde çocuklara parklar ve oyun alanları tasarlanırken örnek alınıyor. Nicholson’a göre, herhangi bir ortamda ortaya çıkabilecek yaratıcılığın ve keşfin derecesi, o ortamdaki değişkenlerin sayısıyla doğru orantılıdır. Diğer bir deyişle, çocuklar oyun oynarken hareket edebildikleri ve hayal gücüyle dönüştürebilecekleri ortamlarda yaratıcı olurlar. Yaratıcılık nesnelerde değildir; çocukların hayal kurmalarını, harekete geçmelerini sağlayan şey esnekliktir. Bu esneklik de , sabit oyuncaklar ile basit oyuncaklar arasındaki farktır.

Giderek daha teknolojik oyuncaklar üretme eğilimi, bir çocuğun dikkatini çekebilmek için gitgide daha fazla dürtüye ihtiyacı olduğu varsayımına dayanır. Bizlere reklamlar aracılığı ile benimsetilen bu görüş, oyun oynamanın ticari hale getirilmesindeki son hamledir. Oyun oynamak için çocuğun oyuncağa ihtiyacı olduğunu, anne babaların, çocukların dikkatini toplayabilmek için daha fazla ve daha komplike oyuncaklar almalarının şart olduğunu iddia eder. Bu denli hızlı ve yoğun yaşadığımız günümüzde çocuklarımızın ihtiyaç duyduğu en son şey kesinlikle daha fazla dürtüdür.

Çocuğun oyun dünyası, tüketim zihniyetiyle değil de, kendi hayal gücüyle şekillendiğinde, anne babalar olarak bizim rolümüzde kolaylaşır. Çocuğumuzun gelişim sürecini bir yarış gibi görmediğimizde onun hayal gücünün satılık olduğunu reddettiğimizde, tüketicilerin üzerinde durdukları koşu bandından inebiliriz. Çocuklarımız kendi dünyalarını daha derinden keşfedebilmek için daha fazla zaman ve özgürlük kazanırken, bizler de sahte bir sorumluluk ve kontrol duygusundan kurtuluruz. Hiç bitmeyen “mutlaka sahip olunmalı” listesindeki en yeni oyuncakları almak yerine, cömertlik dürtülerimizi daha basit şeylere yönlendirebiliriz.

Daha Sade Bir Hayat
KİM JOHN PAYNE,LİSA M.ROSS

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder